Âmine'yi uyku bastı. Uykusunda bebeğin adını "Muhammed" koymasını söyleyen bir ses işitti. Uyandığında o adı sanki yüreğine nakşedilmiş gibi hissetti. Bu işe çok şaşırdı. Çünkü Abdullah'ın ataları arasında Muhammed ismi yoktu. Bu daha önce ne Zühreoğulları'nda ne de Abdümenâfoğulları'nda bilinen bir isimdi. Hatta bütün bir Mekke'de dahi duyulmamıştı.
Bebek Âmine'den kopup geldi. Şifa onu elleriyle karşıladı. Abdullah'ın Habeşli cariyesi de onu yıkamasına ve kurulanıp sarılmasına yardım etti. İkisinin de kalpleri nur ve rahmete boğulmuştu. Derin bir sevgiyle uzun uzun bebeğe baktılar. Sessiz ve sâkindi. Ağlamalarıyla dünyayı ayağa kaldırmamıştı. Aksine o küçücük yüzünde gönülleri cezbeden ve iç ferahlatan bir nur parlıyordu.
Bebek götürülüp Âmine'nin yanına kondu. Âmine yüreği kıpır kıpır şefkat ve heyecanla oğluna baktı. O an bütün varlığın nurla aydınlandığını hissetti. Sevgi duyguları coştu. Bebeği dikkatlice alıp yüreğine bastı. Ona doğru eğilerek yanağına bir öpücük kondurdu. Sanki bütün dünyayı öpmüş bütün dünyayı kolları arasına almış gibi hissetti. Göz pınarlarından ince yaşlar süzüldü.