1965. 16 yaşındaki Robert Hillman sıra dışı bir macera planlar. Annesi tarafından terk edilmiş üvey annesinden hiç hazzetmeyen ve babası tarafından kafası karıştırılmış Bobby'nin biraz kafasını dinlemeye gereksinimi vardır. Onun kırsal yaşamı onu teselli etmemekte Myer Çarşısı'ndaki kadın terliği satma işi ise onu umutlandırmamaktadır. Böylesine yalnız ve kafası karışan bir genç ne yapar: kaçar...
Seylan'a giden bir gemiye binip babasının sık sık anlattığı Hint Okyanus'undaki kendi cennetini aramaya koyulur. Bobby gemiye yeşil takım elbisesi kitaplarla dolu bir bavul ve bir daktilo ile biner. Onun ne parası ne dönüş bileti ve görünüşe göre endişeleri de yoktu. O kafasında Çehov tarzı hikâyeler yazdığı için kendini önemseyen güzel büyük göğüslü kadınlarla dolu bir ada yaratmıştı.
O masumca bir yurtdışı gezisi sonraları bayağı kalp kırıklıklarıyla dolu ama eğlenceli olan- hesaplamıştı kafasında. İlk hayal kırıklığı karaya Seylan'da değil de Atina'da çıkması oldu. Bobby yolunu İstanbul Tahran ve Kuveyt olarak değiştirdi; varoşlardaki virane otellerden Şiraz'da bulduğu çok lüks bir oteldeki inanılmaz işe kadar pek çok şey yaşadı... ta ki Pakistan'da vizesi bitene kadar.
Hayalperest şaşkın ama sanatçı bir genç adamın unutulmaz ve acı tatlı hikâyesidir.
"Burada alışılmadık ve güzel yazılmış bir Avustralyalı anısı var. Gençlerin şevk ve kırılganlığını ve ebeveyn sevgi gücünü yakalayan ve yansıtan bir anı."