"Körler Düğümü" üçlemesi; özgürlüğün ve korkusuzluğun adım adım izlendiği uzun soluklu bir yolculuktur. Gençlerin yolları terk edilmiş eski bir evde kesişmişti. Bu gizemli ev hâlâ karanlık Orta Çağ geleneklerini sürdüren fantastik bir dünyaya köprü olmuştu. Mistik kokulu tütsü dumanı içlerine işleyerek cesaret vermiş yüreklerinden korkuyu silerek vazgeçmemelerini sağlamıştı.
Yeraltı dünyasında üst üste gelecek şekilde uzanan ve karşılıklı ufuklarla desteklenmiş gökler vardı. Su ve toprak aşağı battı gökler ufukları kucakladı yücelere yükseldi. Toprak derinlere kök saldı hükmü sulara gömüldü saklı kaldı.
Suya yazılan yazılar gibi ellerinde kalan sözlü ifadeden başka bir şey olmasa da Aşağı Dünya denilen âlemin sır kapıları açılmış ayaklarının altına serilmiş kutsal kitaptaki yaratılış efsanesi karşılarına çıkmıştı. Böyle bir yerin ne izi ne de gölgesi vardı ne yeryüzünde ne de yeraltında; ama bu kör düğümü çözecek olan korkusuz yürekleriydi.
"Göreceklerinizi duyacaklarınızı en önemlisi de yaşayacaklarınızı sizlerin dünyasında yani Yukarı Dünya'da bulmanız mümkün değil. Burada olanlar buraya hastır" dedi.
"Buradakileri belki kitabın birinde bulabilirdiniz. Kitaptan okuyarak Aşağı Dünya'nın yalnızca kıyısından geçerdiniz. Oysa sizler kanınızla canınızla ruhunuzla ve tüm benliğinizle yaşıyorsunuz."
Krallarıyla kraliçeleriyle prenslikleriyle hayaletler kasabasıyla derebeylik sistemiyle zorbalarıyla tapınak şövalyeleriyle şeytanıyla cinleriyle devleriyle kötüleriyle...
"Elbette hepsinin farkındayım. Onun içinde çeneni boşuna yorma" dedikten sonra yüzü ciddileşti. "Aşağı Dünya'daki attığınız her adım uçurumun üzerindeki ince bir telde yürümeye benzer."
Tünelin ucuna vardıklarında Devran bakışlarını Caner'in üzerinde odaklandırmış "Korkusuz olmaya ancak altın bir yürek öncülük ederdi" demişti. Caner ne dediğini duymamış zaten o da duysun istememiş "Buraya kadar" deyip kaybolmuştu.