Hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir diyor Ayşe Hamzaoğlu Yarısı Yitik Öyküler adlı ilk öykü kitabında. Profesyonel bir katilin özel hayatından kesitler gördükçe bu hisse kapılıyorsunuz. Ailesini beklenmedik bir şekilde yitiren yaşlı bir dedeyle tanıştığınızda hissiniz daha da pekişiyor. Yoksul bir dünyaya seyahat eden bir grup "Batılı" doktorun karşılaştıklarına tanıklık edince ise artık iyice emin oluyorsunuz: hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Ayşe Hamzaoğlu ilk sayfadan başlayarak sizi modern ve soğuk bir dünyanın içine çekiyor. Çekinmeden sizi fahişeler katiller ve yoksullarla tanıştırıyor. Sık sık gerçek olamayacak kadar tuhaf bir dünyada yaşadığımız hissine kapılmanızı sağlıyor. Kimi zaman varoluşçu bir tat alıyorsunuz bu öyküleri okurken bazen de ironik ve beklenmedik bir sonla afallıyorsunuz. İnsanın dayanıklılığı ve yaşamanın güzel ve sımsıcak bir şey olduğu hissi bırakmıyor elinizi son sayfaya gelinceye kadar.
Ama o noktada soruyorsunuz ister istemez: her şey bu kadar mı diye. Yoksa yazar bize yarısı yitik bir dünyada yarısı yitik hayatlar yaşadığımızı mı söylemeye çalışıyor başından beri?