Roman farklı dünyalara açılan renkli bir kapıdır. Bazen hayatın kendisini anlatabilmek adına bazen de farklı bir dünya düzenini hayat algısını düşleyebilmek adına roman dikkate değer bir işlev görmüştür. Her ne kadar işin özünde anlatmak olsa da roman kendi bütünlüğü içerisinde diğer türlere başkaldırmayı bilmiştir. Bunun temelinde ise romanın okurunu afyon misali kendisine bağımlı kılması yatmaktadır. Roman özellikle modern hayatın hızla geliştiği Batılı toplumlarda yalnızlaşan ve kendisini sıradanlığın demliğinde harmanlamakta bulan insanın müptelası olduğu bir tür olarak ortaya çıkmaktadır. Modern hayatın yalnızlığından ve tekdüzeliğinden kaçmaya çalışan insanoğlu bir anda kendisini romanın kollarında bulmuştur. İşte bu sebeplerden ötürü de roman okumak farklı düzeylerde "modern" insanın önemsediği okuyanın önemsendiği bir alan olmayı başarmıştır.
Okurun romanı adeta atıştırmalık yiyeceklere benzetmesi sindirememe sorununu da beraberinde getirmiştir. Romanın değişimine ve gelişimine ayak uyduramayan okurlar ile bu duruma ayak uydurabilen okurlar arasındaki farklar açıkcası okur olgusunun da yüksek sesle tartışılmasına sebebiyet vermiştir.Roman sanatının gerçek emektarı düz bir tüketim olgusu olarak çok anlamlı durmayan okurlar yerine donanımlı okurlara ihtiyaç duyulduğu gerçeğini dile getirmişlerdir. Okur kitlesinin donanımlı olması ise ancak onların romanın varlık sebebi romanın nasıl var olduğu nasıl bir ihtiyacın karşılığı olduğu nasıl tüketildiği nasıl irdelenmesi gerektiği konularında aydınlatılmaları ile mümkün olacaktır.