Sürükleyici bir üslupla kurgulanan 'Göktanrı'nın Elçisi-KHAN'da Oğuz Han'ın macera ve sıkıntı dolu bir süreçte babasına ve
çevresine karşı 'Tek Tanrı' inancını yayma mücadelesi anlatıyor.
"Açılan yarıktan içeri girdiler. Daha önce gördüğü odalardan daha büyüktü. Raflar; kil levhalarla yazılı belgelerle deri ve papirüslerle doluydu. İşte 'yurdun hafızası' dediğim gizli oda asıl hazine yeri burasıdır Hakan'ım! Putlar kırılırsa yenisi yapılır inançlar da değişebilir. Ancak burada sakladıklarımız kaybolursa Yaradan'ın dili yaratılanın kökü unutulur."
Birçok insanın hâlâ bir peygamber olarak dünyaya gönderildiğine inandığı Oğuz Han'ın hayata gözlerini açtığı ilk günden itibaren
mucizelerle dolu bir elçilik görevini aldığı roman tüm Türk boylarının izini sürüyor...
"Aradan binlerce yıl geçti. Biz dünyayı kurduk ancak dünya bizi bırakmıyor... Bin yıldır ruhumuzu çalmaktan bizi öldürmekten
yorulmuyor dünya... Biz de tükenmiyoruz tükenmeyeceğiz! Geri ver bize o gökten gelen 'tanrısallığımızı'! Neredesin 'tanrı'nın
büyükelçisi?"
'Göktanrı' inancı ile Türkler'de din anlayışının köklerine inmek ve Oğuz Han'dan bugüne bir çıkarım yapmak ayrıca ilk kez Türk
mitolojisine uzanmak istiyorsanız bu romanı mutlaka okuyun.
Yabancı dillerden bir tane bile sözcük bulunmadan yüzde yüz öz Türkçe ile yazılan 'Göktanrı'nın Elçisi-KHAN günümüz Türkçesine özenle aktarılmıştır.