Allah'ı tek Tanrı'sı çok bu dünyaya sığamadım bir türlü. Ağrı Dağı'nda bin yıllık acılarımı bırakarak geldim buralara... Nasıl unutabilirim Sinek Yaylası'nı Kılıç Gediği'ni Zilan Deresi'ni... Ölülerim sahipsiz kaldı oralarda Ege'de daha dün kazdık ilk mezarımızı. Duygularımız gurbet hasretinde sürgün. Özlemişim vallahi Murat Nehri'ni... Yavaş akardı derinden... Sazan balıklarının kokusu hala tüter burnumda. Çiriş otunu dağ mantarını yerdim kızıl şilan şerbeti içerdim. Şubat soğuğunda al al olurdu yanaklarım. Yine de zatürree etmezdi beni insafsız zemheri...
Şimdi Ege'de yaşıyorum. Denizi plajı zeytin bahçeleriyle her bir köşesi bir cennet parçası... Narenciye bahçelerinde geziniyorum yine de gözlerim arıyor arıyor fakat bulamıyor kardelenleri.
Şimdi de diyorum ki kendime:
Kır parçala üzerindeki tunçtan zırhını. Aç yüreğinin kapılarını... Taşır sabrını... İçindeki zehirleri akıt... Boşalsın çileli hasretlerin dinmeyen öfkelerin... Bak orada nasıl yeniden filizlenir sevgi tomurcukları... Dünkü çocuksun sen. Her şeye gücün yetmez düşünme fazla. Bent olma dertlerin nehirlerine. Dertler aşar bendini kalırsın kumların arasında sahipsiz; arayanın soranın olmaz... Unutulursun ebediyen...
Karanlıktan çevir yüzünü... Güneşe doğru... Bak güneş parıldıyor dünyayı kucaklamış... Sen de güneşi kucakla sonsuz günbatımı yakın... Yüreğini ısıt ısıt ki aşkla dolsun... Kurumuş duyguların yeniden yeşersin...