Türk öykücülüğünün aşk öyküleri izleğinde farklı bir duyarlığın yazarıdır Hüseyin Su. Aşkı mutlak varlık alanına ve varoluşsal nedenlere bağlı olarak ele alır. Aşkı sadece insani ve bedensel bir yaklaşımla düşünmez. Aşkı aşkın boyutlarıyla birlikte yazar. Bütün boyutlarıyla ve bu bağlam içinde anlatır. Aşk her ne kadar bu sınırları zorlayan bir insanilik olsa da Hüseyin Su öykülerinde mutlaka aşkın bağlamıyla birlikte; gelenek din kültür duyarlık alanlarıyla irtibatı kopmadan anlatılır. Aşkın Halleri'de Hüseyin Su insanı aşkın birçok haliyle yüzleştirir. Şöyle der: "Aşkın Halleri'nde kadın erkek genç yaşlı herkes bu hallerden birini hatta birçoğunu yaşamaktadır... Kimi zaman cesur ve atak kimi zaman da korkaktır; çekinir ve ürker. Bazen gözü döner. Yıkılır ya da yıkar. Feraseti açılır ya da hayret edip öylece kalıverir. Ne aradığını bilemez hale gelir. Bütün bir dünyayı istediğini sanır ve onun ardına düşer. Münzevileşir yalnızlığını kutsar dilsizleşir. Erkek kuşatılır kadın kuşatır. Aşkta güçlü olan kadındır; daha mantıklı daha hesaplı ve daha hakimdir. Erkek daha zayıftır. Sevdiği hiçbir kadına güç yetirebilen hatta onunla kendisini eşitleyebilen erkek yoktur. Aşık hiçbir zaman kendisini görmez ben demez sevgisini fedakarlık olarak anmaz ve anlamaz. Hep sevdiğini yüceltir çünkü onunla dünyasını doldurmuştur. Görmek istediği yalnızca bir yüz/sûrettir. Ona göre bütün oluş içinde bulunduğu halden ibarettir." Ona göre "Aşk insanın imkânsızlığa tutkusu imkânsızın ardından koşma hırsıdır. Bir anlamda incelme bir başka anlamda da beşeriliğe meyli gönül indirme hâlidir. Aşkın yüzü şehvete döndüğünde düşüş; güzelliğe saflığa döndüğünde ve ruhsal arayışa geçtiğinde incelme başlar."