"Beni anlamak istemiyorsunuz. Off! Niçin niçin bana böyle işkenceler etmekten tat alıyorsunuz? Ben size sevgiden dostça
sevgiden bahsetmiyorum. Ben size 'aşk' diyorum Miss Lydia aşk aşk! 'Beni aşkla sevmiyorsunuz!' diyorum; evet beni evmiyorsunuz beni sevmiyorsunuz Lydia!"
Üzüntüyle başını salladı; elini saçlarına götürüp ensesindeki firizeleri okşadıktan sonra:
"Farz ediniz ki..." dedi. "Sizi sevmiyorum. Sevmemden ne fayda olacak? Söyleyiniz ne fayda olacak?"
Üzüntüyle haykırmak istedim.
"Ya bu ızdırap beni helak eden bu tereddüt... Bunların sizce önemi yok mudur? İşte beni bunlardan bu elemlerden bu ateşli
hummadan bu tereddütten kurtarmış olacaksınız..."
Tebessüm etti; iki eliyle masaya dayanarak doğruldu bir kenara bıraktığı eldivenlerini dans defterini menekşe demetini alıp bırakmakla meşgul görünerek dedi ki:
"Biraz da muzdarip olunuz biraz da tereddüt ve şüphe içinde kalınız... Güven ve aşk hiçbir zaman beraber yaşayamaz... Hem sevilmek yahut sevilmemek; bana öyle geliyor ki bunun sevmekte bir payı bir tesiri olmayacak; doğru değil mi?"
1900'lü yılların başında eski İstanbul'da yabancı aileler arasındaki bir Türk'ün yaşayışını onlarla kendi milleti arasındaki uyuşmazlıkları yer yer onlara öykünüp yer yer kendi özüne dönüşünü bir sevda öyküsüyle harmanlayarak anlatan Salon Köşelerinde edebiyatımızdaki önemli eserler arasında yerini almıştır.