Hayatın yaşamaktan ve yaşlanmaktan ibaret olduğunu zanneden bizler Yaşamın mucizevi gerçeğini bildiğimiz hâlde sağlam kafaların sağlam vücutlarda olduğuna inanarak yahut inandırılarak büyütülmüş bir neslin evlatları olarak hareket etmeyi yalnız çalışmak ve koşuşturmak olarak açıklarken vücudumuzun sınırlarını zorlayışımıza ruhlarımızın isyan etmeyeceğini düşünmemiş miydik? Yoksa biz de önceki nesillerin kendi son cümlelerinde belirttiği gibi "Rindlerin Akşamı"ndaki hareket zamanını beklerken vakit öldürmeyi mi tercih ediyorduk?
Oysaki böyle bir noktada seçme şansına sahip olmak örnek aldığımız tarihin hiçbir dönemindeki hemcinslerimize nasip olmamış bir nimet olarak değerlendiriliyordu. Hatta çoğu zaman elde ettiklerimizi sahip olmak istediklerimizle kıyaslayıp sıradan faaliyetlerle geçirilen her anı ölü zamanlar olarak nitelendirmek de yine çağdaş bir medeniyet ortamında yaşamanın gerektirdiği en ağır bedellerden biri olarak kabul edilmekteydi. Ancak her ne olursa olsun biz bu bedeli göze aldık ve ödedik. Ödedik çünkü; her şeyden önce bizden sonrakilere ortak yaşam alanı olarak bırakmak zorunda olduğumuz bir dünya ve o dünyada yaşamamızı sağlayan son derece ağır ama paha biçilmez bir sosyal mirasımız vardı bizim.
Aslında hepimiz kendi hayatımızı yaşıyor yahut yaşadığımız hayatın bize ait olduğuna inandırılarak büyütülüyorduk. Biz büyüyorduk belki ama çocukluğumuzda duvarlarımızı süsleyen hayallerimiz de denizin mavi ufkundaki gölgeler gibi bizden uzaklaştıkça küçülüyor ve bizler geleceğin dünyasındaki yerimizi kendi irademizle belirleyebileceğimiz umuduyla kandırılıyorduk. Hem de "bizden daha önce dünyaya gelen büyüklerimiz" tarafından...
Yeryüzündeki en büyük doğru olsa bile sırf birileri istediği için değil yapmamız gerektiğine inandığımız için yapmak elde edeceğimiz bütün başarılardan daha önemliydi çünkü. Ve bizler bir gün gelip kendi çoğul yalnızlığımızın hikâyesini yazarken koca bir kâinatın içerisine tek başına yürüyecek hayat denen bu yolda yüreğimizin götürdüğü yere gidene kadar ilerleyecektik. HEM DE SAHTE GERÇEKLERİN ISRARCI KARAMSARLIĞINA RAĞMEN....