Din egemenlerin bir manipülasyon ve egemenlik aracı olarak kullanılmıştır ama aynı zamanda yığınların protestosu da olabilmiştir. Engels'in anlattığı gibi Avrupa'da Thomas Münzer'in etkin olduğu isyanlarında yoksul köylüler aristokratların şatolarının yanısıra kiliseleri de yakmaktaydılar. Bu temel işlevsel ayrışmayı çözümleyebilmek için de araştırmacılar bakımından hep bir "resmi din-popüler din" ya da "din-mezhep" ayrımı yapma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Tiftikçi'nin tezigenellikle "dinciliğin" birincisi işleve hizmet ettiği ve dinin ikinci işlevini çarpıtmanın denetim altında tutmanın bir yolu olduğu yönünde. Dinciliğin eleştirisini de bu savdan hareketle yapıyor.
Yazar Marks'ın yolunda dine ilişkin kaba saptamalara düşmeden dinciliği onun sosyal/politik değişimini işlevini öyküsünü dolayısıyla da insanı toplumu bir büyük hayat serüvenini anlatıyor. Bilinmeyen karşısındaki korkudan ve bilinen karşısındaki umarsızlıktan kurtulmaya uzanan insani arayışın kaçınılmaz karşıtını bu arayışı saptırma dinamiklerini ve kaynaklarını inceliyor dinciliği de bu diyalektik içine oturtuyor Osman Tiftikçi.
Haluk Gerger