Metin Atamer rüzgar enerjisi alanında Türkiye'nin en önemli isimlerinden biridir.
Oğlu'nun isteğiyle tutkuyla bağlı olduğu ülkesini temiz ve yenilenebilir enerji üreten bir ülke haline getirmeye karar verdi. Akdeniz'i Ege'si Kuzey'i Güney'i güneş ve rüzgar potansiyeli ile iştah kabartan memleketinde bir tane bile rüzgar türbini dönmüyordu. Fosil yakıtların atmosferi ne kadar kirlettiğinin daha tartışmalı olduğu yıllarda bir mucizeyi andıran rüzgar enerjisine yöneldi.
Çok geçmeden asıl mucizenin bu ülkedeki bürokrasiyi dar kafalılığı ve at gözlüklüleri geçmek olduğunu anladı. Ama bu güruh Atamer'in daha Talas yıllarından edindiği inatçılığı ve memleket sevdasını bilmiyordu.
Elinizdeki kitap bu mucizeyi anlatıyor.
Rüzgar zaman zaman sert esip fırtınalar yaratırken kimi zaman meltem olup serinletirken artık elektrik olup bizi aydınlatıyor. Bu iki rüzgar da meltemlerden fırtınalardan geçip bir hikaye oldular. Artık dördüncü kitabıyla okurla tekrar buluşan Metin Atamer'in kaleminden.
Hem benim için hem ülkem için hem de oğlumun dileği olduğu için bu konuya girmek gerektiğini düşündüm. Karşılaştığım bunca zorluğun nasıl üstesinden gelindiğinin anlatıldığı satırlardan her okurun kendini bulacağı maceralar ve mitolojik hikayeler bu kitabın bir başka yönüdür. Okurken üzerinde çok düşündüğüm bir cümle vardı; Bir Azeri piri olan Abdolfazl Mostafavi'nin söylediği bir cümle: "'Adama ben yemek ısmarladım' deyip gururlanma 'adam beni insan yerine koydu da benimle yemek yedi' de."