Bu bir rüyaydı ya da daha çok bir kâbus...
"Dairemizin penceresinden sarkmış kızıma bakınıyor ama onu göremiyordum. Ona sesleniyor bağırıyordum.
Sonra birden onu gördüm bir çukurun dibinde. Sonra birdenbire havaya kaldırdığı kollarını ve başını görüyordum fakat kayboluyordu. Haykırıyordu "Anne anne!" diye. Allak bullak olmuş bir durumda uyandım. Gördüklerim yakamı hiçbir zaman bırakmadı.
Böylesine korkunç bir önseziyi nasıl anlayabilirdim ki?"
Hayatın gerçeklerini ve yaşanmışlıkları öyküleştirmek kimi zaman zordur. Yaşananlar kişiye özeldir. Hayatın hep tatlı yönleri kaleme alınır. Oysa Meral Tüzün'ün romana dönüştürdüğü Sevginin Son Kanıtı adlı kitap alışılmışın çok dışında. Bu kez hayatın içindenolan ve yüzleşmekten kaçındığınız gerçeklerle karşılaşacaksınız.
Meral Tüzün hayatının bir parçası mutluluk kaynağı olarak adlandırdığı kızının Fransa'ya yerleştikten sonra başlayan 17 zorlu yılını anlatıyor. 13 Ocak1979'da doğan kızı Berivan 1990 yılında tedavisi olmayan ender rastlanan bir hastalığa yakalanıyor. Teşhis konuluyor: Bogaert Sendromu. Tıbbın tam olarak nedenlerini ve aşamalarını açıklayamadığı bu hastalık tüm aileyi büyük bir sarsıntıya uğratıyor. Tüzün canından çok sevdiği kızını hayatta tutabilmek için türlü türlü tedavi yöntemlerine başvuruyor. Çevresinden aldığı yardımlar gün geçtikçe azalmaya başlıyor. Ancak annelik bu ya inancını ve gücünü hiç kaybetmiyor... Sonundaysa Fransa'daki birçok hastanenin hâlâ yasallaştırmayı reddettiği ötenazi savaşı başlıyor.
Okudukça bir anne ve kızının sonsuz sevgisine tanık olacaksınız. Çaresizliğin sevginin cesaretin ve gücün bir arada yaşandığı bir hayat!
Sevginin sadece hayat ile değil ölüm ile de kanıtlanabileceğini anlayacaksınız. Bu kitap ötenazi tartışmalarını da daha ileri boyutlara taşıyacak.