İlk elden gazetecilik ve tarihin Robert Fisk'in Ortadoğu'da yaşanan trajedi ve ihaneti anlatan destansı hikâyesinden daha güçlü bir şekilde birleşmesi enderi nadirattandır. Onun Irak Afganistan Cezayir İran İsrail Filistin ve diğer savaş alanlarındaki kan banyosu ve zulme 11 Eylül 2001 katliamına ve Saddam Hüseyin'in acımasız rejiminin devrilmesine dair anlattığı hikâyeler yeni ve korkutucu anlamlar kazanarak gözler önüne seriliyor.
Usame Bin Ladin ile üç kez görüşen Fisk 1976 yılından bu yana Ortadoğu'daki çatışmaların ön cephesinde yer alıyor ve insanların çektiği acılar hakkında yazdıkları bugün dünyanın dört bir köşesinde okunuyor. Modern savaşların dehşetine dair İkinci Dünya Savaşı'ndaki muhabirlerin geleneğini takip eden tanıklıkları hem kuşku hem öfke barındırıyor.
Bu Ortadoğu tarihinin kronolojisi değil son bir asırdır askerleri ölüme gönderen ve Müslüman Hıristiyan veya Yahudi binlerce insanı öldüren yalanlara ve aldatmalara karşı tutkulu bir feryat. Ayrıca savaştaki gazetecilerin tarihi henüz oluş halindeyken haberleştiren muhabirlerin öfkesinin ruh halinin ve kafa karışıklığının bazen sergiledikleri cesaretin ve bazen de ölümlerinin güncesi. Öte yandan Fisk'in 1980'lerde İran-Irak savaşının ön cephelerinde geçirdiği günlerden babası Teğmen Bill Fisk'in 1918'de Somme siperlerinde yaşadığı tecrübelere uzanan son derece kişisel bir hatırat. Birinci Dünya Savaşı'nın bitimini takip eden aylarda savaşın galipleri Kuzey İrlanda Yugoslavya ve Ortadoğu'nun büyük bölümünün sınırlarını çizdi; işte Robert Fisk bütün kariyerini bu sınırlar dahilindeki insanların ölümünü seyrederek geçirdi.
"Bu neslin en müthiş gazetecilerinden biri. Savaş muhabiri olarak rakipsiz."
Financial Times