Bugün dünyanın birçok ülkesinde siyasal kararlar artık dev şirketlerin yöneticileri ve sermaye örgütleri tarafından alenen alınıyor. Siyasal kararların alınma sürecinin parlamento dışına kayması siyasal alanı özelleştiriyor ve temsili demokrasileri de facto geçersizleştiriyor. Sosyal işlevlerinden giderek sıyrılan devletin baskı politikalarının öne çıkması ise siyasal rejimlerin otoriterleşerek olağanüstü hal usullerinin süreklilik kazanmasında izleniyor. Küresel sermayenin dünya çapında uygulamakta olduğu yeni program 20. yüzyılın toplumsal kazanımlarını topyekun tehdit ediyor. Bu program sosyal devletin yanında temsili demokrasiyi de çökertiyor ve hukuk güvenliğini ortadan kaldırıyor. Sosyal devlet niteliğinden sıyrılan kapitalist devlet çıplak bir şiddet aygıtı halini alıyor ve cezalandırma iktidarını yoğunlaştırıyor.
Bu kitap 20. yüzyılda sosyal devlet biçimine evrilen kapitalist devletin bugün yeniden liberal devlet biçimine geri dönüşünü sınıf mücadeleleri perspektifiyle inceliyor. Sosyal devletin yerine geçen yeni liberal "ceza devleti"nin cezalandırma politikalarını sergiliyor. Günümüzde kapitalistlerin devletin yönetiminde yoğunlaşan ve dolaysızlaşan iktidarını somut örneklerle ortaya koyuyor.