Dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm
Hastalıkla tabiat arasındaki büyük tezadı anlıyorum. Bu bir bahçeden hastaneye girerken ve bir hastaneden bahçeye çıkarken en çok hissedilen şeydir.
Mizacıma zıt ihtarlar yapan doktorlara kızıyordum. Hepsinde aynı kusuru buluyordum: tedavilerinde hastanın psikolojisine yer vermemek
Her şey bana çok yeni ve garip görünüyor. Hele koku. Hastane hayatı dışarıdan yalnız bir koku ile ayrılıyor. Bu koku hastanenin ruhudur.
Dünyanın bütün tavanlarına lanet olsun. Arka üstü yatmaktan usandım.
Yarın hastaneden çıkacağım. Dışarıda yaşamaktan korkuyorum. Burada ıstıraba ve tevekküle o kadar alıştım ki onları bırakırsam ruhumun bir parçası kesilmiş gibi boşluk duyacağım; bırakmazsam isyansız nasıl yaşayacağım.
Büyük bir hastalık geçirmeyenler her şeyi anladıklarını iddia edemezler.
Bir gün hastanelerde okunmak için bir roman yazsam...
(Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu1930)