"Karlar içinde biri dikkatimi çekti. Tüfe-ğine sıkıca sarılmıştı... Yüzü gözü kardı... Sadece gözlerinin karası gözüküyordu. Donmak üzereydi... Zorlukla yürüyordu... Sırtında çantası vardı... Çantasını attı... Biraz yürüdü. Yürümeye zorladı kendisini... Baktım ayaklarında çarık var... Çarık donmuştu... Zavallı askerimiz ayağını kaldırdı... Ama yere basar basmaz düştü. Adım atamıyordu artık. Parmakları ve bilekleri donmuştu... Diz üstü çöktü... Kalkmayı denedi... Kalktı... Adım atınca gene düştü... Bağırmak istedi... Sesi çıkmadı... Karlara uzanıverdi... Elinden tüfeğinin düştüğünü gördüm... Hemen yanına koştum. Yüzünü ovaladım önce. Sonra ellerini ovaladım. Gözleri açıktı... Bana baktı... Acı bir tebessüm etti ağzını açmadan. Bir şeyler mırıldanıyordu. İyice dinledim. Kelime-i şahadet getiriyordu... O esnada yavaş yavaş gözleri kapandı...
Bu sadece tek bir vaka değildi. Tek sıra halinde yürümeye çalışan askerlerin çoğu bu şekilde can veriyordu... Yollara serilmişlerdi adeta... Aralarında diz çökmüş halde donanlar vardı...
Yürüyüşe devam edilecekti. Ettik. Kalanlar dağlarda kaldı. Biz hala yürüyorduk. Ölümüne yürüyorduk. 10. Kolordu Allahüekber dağlarında ölüme yürüyordu... Hem gündüz hem gece yürüyordu..."