Yedi yüz yıl boyunca doğuda ve batıda Geothe'den Fuzûlî'ye kadar pek çok kalem ustasını etkileyen Hâfız-ı Şirâzi İran'ın en büyük şairi olarak bilinir.
"Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle." der Yahya Kemal "Rindlerin Ölümü" adlı şiirinde.
Bütün Doğu şairlerinde olduğu gibi Hâfız'ın şiirlerinde de Yunanî aşk görülür. Senâî Attâr ve Mevlana gibi coşkulu bir sufi değildir o. Tasavvufî şiirleri olmakla birlikte tasavvufu genellikle bir araç olarak kullanır. İkiyüzlü zahitlerden hoşlanmaz yeri geldikçe bunlara çatmayı ihmal etmez. Yazdığı rindane ve lirik şiirleriyle aşılması zor bir zirve yaratmış şiirin ve şairliğin rehberi olmuştur. Bu nedenle "Şiirin Tanrısı" diye anılır. Etkisi Hindu âleminden Hıristiyan dünyasına kadar geniş bir alana yayılmış pek çok dile çevrilmiştir.
Hafız Divanı Türkiye'de Mesnevi ve Gülistan'la birlikte en çok okutulan Farsça eserlerdendir. Daha önce nesir halinde yayımlanmış çevirilerden farklı olarak bu kitap Hafız Divanı'nın aslına uygun ilk nazım çevirisidir ve Divan'ın Farsçasını da içermektedir.