Romia İtalyan asıllı güzel ve çekici bir kadındı hayata tutumayı seven hırslı ve içine kapanık bir yapısı vardı. Daha küçük yaşta atlattığı bir kaza sevdiklarini almış tüm inanışlarına son vermesine sebep olmuştu. Fakat yılmadı hiç bir zaman ona bakan yaşlı huysuz ama onu çok seven büyük annesinin yanında büyümek zorunda kalsada yılmadı. Aksine biraz daha sarıldı yaşamın ellerine. Romia aradan geçen uzun yıllardan sonra artık büyümüş emellerine aklı sayesinde ulaşmış genç bir yazardı. Bu mesleği seçmişti çünkü kendini bir kalemindeki kuvvette birde doğada huzurlu hissediyor aradığını orada buluyordu.
"Öldürdüğüm erkeklerin ruhları beni götürüyor!" diye mırıldandı. Ölüm eşliğinde mutluluğa yol alıyordu. Erkeğini seçeceğini düşünmek bile başını döndürüyordu. Atını mahmuzladı. Hızlanmaya başlayan atla birlikte saçları rüzgâra karıştı. Hayallerini koyduğu yüreğiyle kemerli hayatını geride bırakarak geleceğe yol almaya başladığında bekâret kemeri yeni ergenliğe giren ince belli bir kızın bedenini sarmaya hazırlanıyordu. Sinope'nin sahili ölümle yaşamı sarmalarken zaman usulca akıyordu.