Cumhuriyet'in temelinden oyulmaya başlandığı her dönemde Atatürk ulusalcılığını ilke edinmiş hemen her aydın ilkellik-bürokratik engelleme-siyasal baskı şeytan üçgeninin sarmalına düşmüştür. Yazarlıktan çektikleri bir yana Başaran'a Fakir Baykurt'a Mahmut Makal'a daha nice öğretmene öğretmenlik haram edilmiştir. Baykurt'un yurtdışında bir toplantıda "Öğretmenliğe hasret bıraktılar beni!" diye nerdeyse ağlamaklı olduğunu çok iyi anımsıyorum.
Mustafa Gazalcı düşünceleriyle eylemciliğiyle o soydan bir öğretmendir. Yaptığı her işte çevresinde bir şeytan üçgeni oluşturulmuş ardından izlenmeler tutuklamalar gelmiştir. Bütün bu baskıların sonunda direngenliğiyle Sezar'ın Galya seferinden döndükten sonra söylediği gibi "Gittim gördüm yendim!" demeyi bilmiştir. Gazalcı'nın başta öğretmenlik olmak üzere yöneticilik milletvekilliği ve örgütçülükte bir eğitim savaşımcısı olarak gösterdiği başarıyla kültür tarihimizde yer alacağı daha şimdiden bellidir.
Gazalcı'nın gördükleri saptadıkları vardığı sonuçlar okunduğunda Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl bir kültür Cumhuriyeti olduğunun özüne varılacaktır.
Bir öğretmen 12 Mart'ın kitap düşmanlığının hedefi olmuş 12 Eylül faşizminin kıyımına uğramışsa özgürlükleri kısıtlanıp hapislerde yatmışsa onun anıları yalnız kişisel izlenimler olmaktan çıkıyor yaşanan dar dönemlerin tanıklığı niteliğini de taşıyor.