Ayten Kaya Görgün'ün ilk romanı Arıza Babaların Çatlak Kızları köyden kente göç olgusunu Ankara'nın varoşlarında kır ve kenti iç içe yaşayan birinci ve ikinci kuşak göçmenlerin 80'lerdeki yaşam öykülerini ironik bir dille işliyor.
Anadolu'nun en sahipsiz bırakılmış ıssız köşelerinden son umutlarını toplayıp atalarından kalma toprakları terketme cesareti göstererek Samsun Asfaltı'ndan girdikleri bu kentin sağına soluna dağılan insanlar kurdukları yeni mahallelerde buluştular. Yüklerini gelincik tarlalarının papatyaların ortasına indirenler dede yadigârı maşrapalar bakır kazanlar el dokuma kilimler ne var ne yoksa hepsini üçe beşe bakmadan tuğlaya kuma çimentoya kazmaya küreğe yatırdılar. El birliğiyle harcını karıp üç duvarını ördülerse dördüncüyü kıl kilimle çevirdikleri çatısı gökyüzü olan tek göz damlarda "başlı-kıçlı" yattılar.
Kenti bir halka gibi çevreleyen bu çorak arazide elektrik veya su olsa tesisatçı bile olmaya aday erkekler hem mimar hem duvar ustası hem sıvacı hem boyacı hem camcıydılar... Kadınlar hem aşçı hem taşıyıcı hem badanacı hem kuyu kazıcı hem sucu hem terzi... Çocuklar her şeydiler fakat sadece çocuk değildiler... Yine de en çabuk onlar alışmıştı kentin köye köyün kente dönüştüğü bu silsileye. Anne-babalarından önce çözüldü dilleri. Ve onlara kılavuz olmakta gecikmediler.
Bu mahallelerde büyüyen yeni kuşağın bir ayağında gelenekler diğer ayağında kentin göz alıcı ışıkları takılıydı. Bir kulaklarında babalarının öğütsel yasakları diğer kulaklarında yeni ufuklardan yayılan cezbedici sesler... Arıza Babaların Çatlak Kızları aynı havanda dövülüp aynı imbikte damıtılan insanların kimilerinin sirke kimilerinin şıra kimilerininse şarap olma öyküsünü anlatıyor...