Aleksander Dumas 1858'de gerçekleştirdiği Rusya seyahatinin ardından Kaskafya Dağları'nda tehlikeli bir yolculuğa çıktı.
Büyük Kafkasya'nın vadiler yüksek dağlar ve uçurumlardan örülü vahşi doğasıyla kazanılamayacak davalardan kaçan insanlar ve halkların sığınağı olmuştur yüzyıllar boyunca.
O dönemde Çar Rusya'sı Avrupa ve Asya arasındaki bu bölgeyi ele geçirmeye çalışıyordu. Ama İslam gölgesinde yaşayanları birbirine bağlıyor liderleri Şamil önderliğinde yaptıkları gerilla savaşları bu dağlı halklar için günlük yaşamın bir parçası sayılıyordu.
Çar Cossack'ın birkaç mil arayla konuşlanmış askeri gözlem istasyonlarının yer aldığı bu bölgede Ermeniler Farısiler Lezgiler Tatarlar Kalmuklar Çeçenler ve bunlardan daha eski milletlerin karışımları kültürleriyle gizemli oryantal bir atmosfer oluşturuyordu.
Dumas'a göre buralar "İnsanın her an düşmanıyla burun buruna gelebileceği" yerledi ve bölge insanları her an kendilerini savunmaya hazır olmak zorundaydılar. Bu tarihi bölgede bir insanın kılıcı kendi hayatından daha önemliydi. Kılık kıyafetlerine önem vermeyen bu kabile üyelerinin bir zamanların Haçlı Seferleri'ndeki askerlerin silahları olan jilet kadar keskin kılıçları ve bıçakları vardı.
Dumas heyecanlı gözlerle bu tablo kadar güzel manzaralırı seyrederek halk hikayelerini dinleyerek her zaman kendisi için yeni ve yabancı olan birçok şeyi denemiştir ( at üstünde birebir dövüşlere katılmak ve küçük grupların uzak topraklara düşman avlamaya gittiklerinde onlara eşlik etmek..gibi). Dumas büyük bir iştahla büyük bir neşeyle cesaretle bitmeyen enerjiyle Kafkasya'ya hayran kalmış birçok tecrübe ve 1001 gece masallarındaka karakterlere benzer arkadaşlar edinerek bu şahane bölgeyi at üzerinde baştan başa dolaşmıştır. Bu kitabı okuyanlar Dumas'la beraber 20. Yüzyıldan uzak sihirli ve egzotik bir dünyada zaman zaman hayretler içinde kalarak uzunca bir seyahate çıkacaklar...