İnsan 'Aşk İçgüdüsü'nü kendisiyle birlikte getirir. Hz. Âdem'in aşk için ağır bir yalnızlık ve çile yaşaması bize aşkın ilk insanla birlikte var olduğunun işaretini sunmaktadır. Hz. Yusuf'un da böyle bir macera imtihanından geçmesi aşk vakıasının bir başka örneğidir. Gerçek şu ki aşk peygamber ile köleyi birbirinden ayırmamaktadır. Her gönülde bir değişik hasret ve macera yumağı olarak varlığını koruyarak gelmektedir. Bunun tabii sonucu olarak aşka insanlığın tarihi boyunca çok büyük bedeller ödenmiştir ve ödenmeye devam edilmektedir. Sevmenin mutluluğuna ulaşanların yanında acısıyla kavrulanların destanlık hikâyeleri hafızalarımızda bize bazen teselli bazen umut bazen de ızdırap sunar.
Elinizdeki bu romanında edebiyatımızın usta kalemi Şair ve Yazar Muhsin İlyas Subaşı tarihin realitesiyle aşk gerçeğinin bir sultan kızında meydana getirdiği kavurucu macerayı zamanın kalın örtüsünün altından çekip çıkararak bize anlatmaktadır...
Yaşadığı umutsuz aşkına hayatıyla bedel ödeyen Büyük Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan'ın kızı Melike Gevher Nesibe ölüm döşeğinde Ağabeyi Giyaseddin Keyhüsrev'e "Benim adıma öyle bir hastane yaptırasın ki; hem gönül dertlerini hem de beden dertlerini tedavi eyleye" der. Onun bu isteği batılıların 19. Asırda ulaşabildiği eğitim tedavi ve araştırma esasına dayanan tıp fakültesini 13. Asırda Türk kültür ve medeniyetinin bir şaheseri olarak ortaya çıkarır.
'Aşk Prensesleri de Öldürür'de Selçuklu'nun öne çıkan devlet felsefesi ile arka planındaki saklı tarafıyla sosyal ilişkilerinin arasına sıkışmış bir sultan kızının dramatik hikâyesini okuyacaksınız. Gevher Nesibe'nin aşkının yüreğinde açtığı derin yarayı ve bunun tedavisi için 'Dünyanın İlk Tıp Fakültesi'ni doğuracak eserine zemin hazırlayan macerasına davet ediyoruz sizi.