Malum olsun ki; Kader ile cüz'-i ihtiyârî mes'elesi Âlem-i İslâm'da en ziyâde medâr-ı münâkaşa olmuş bir mes'ele-i îmâniyedir. Bu hususta Cebrîye ve Mu'tezile denilen fırak-ı dâlle ile hak olan Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat fırkasının hulâsa-i beyânları şöyledir:
Cebriye mezhebi: "Cüz'i ihtiyârî tabir-i diğerle irâde-i insâniye mevcud olmakla beraber irade-i insaniyenin tercih gücü yoktur. Çünkü mahluktur. İnsanın iradesiyle işlediği fiillerde kader hâkimdir. Tercih eden kaderdir. Dolayısıyla mes'uliyet kadere aittir. Ef'âl-i insâniye aynen alem ve âlemdeki fıtrî kànunlar gibidir. Yani nasıl ki kainatın ve kainattaki fıtri kanunların Allah'a karşı iradeleri yoktur. Allah dilediği şekilde yaratır. Bu noktada mevcudat-ı alem mes'ul değillerdir. Öyle de insanın işlediği fiillerde dahi tercih gücü yoktur. Dolayısıyla insan fiillerinden mes'ul değildir." Diyor.
Mu'tezile: "İnsanın iradesiyle işlemiş olduğu şer fiillerinde kaderin taallûku yoktur. Ef'âl-i ihtiyâriye-i insâniyenin şer kısmı doğrudan doğruya insandan sudûr eder. Bu noktada sâdece cüz'-i ihtiyârîye inanmak var kadere inanmak yoktur." Diyor.
Bu iki mezhebe mukabil hak olan Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat fırkası ise; "Ef'âl-i ihtiyâriye-i insâniyede kat'î olarak hem cüz'î irâdeye hem de kadere berâber inanmak lâzımdır."der