Türkiye'de emek tarihi üzerine yapılan çalışmalar yakın döneme kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi olarak ağır basan modernite düşüncesinin egemenliği altında kalacak bir biçimde kaleme alındı. Yapılan araştırmalarda modernleşme paradigmasının emek tarihi kavramına olan etkileri kendini kentleşme sanayileşme ve laikleşmeyle birlikte proletaryanın doğuşuna ve mücadelesi ne yol açan bir bakış açısı etrafında şekillendirdi. Bu durum ise işçileri tarihin doğal ilerlemesi olarak siyasal bilince kavuşup grev ve direniş yapabilen ve örgütlenen bir sosyal sınıf olarak algılarken sınıfın başka unsur ve etkenlerini dışarıda bırakıyordu. Bu nedenle sınıfın "bağımsız" davranma ve varolma tarihi hep emeğin kurumsal yanına dikkat çeken ve mücadelenin "militan" yanlarına vurgu yapan bir anlayışla yazıldı ve büyük ölçüde "işçi sınıfının günlük yaşamı" dikkate alınmadı.Günümüzde gelişen yeni yaklaşıma göre emek tarihi toplumsal cinsiyet ve cinsellik etnisite ırk yaş hane halkı sosyal ve siyasal kimlik benzeri sorunları da içine alan bir yöntem izlemekte toplumsal mücadelenin tek bir boyutunu değil farklı yanlarını bir araya getiren geniş bir çerçeve çizmektedir.Merkezi Amsterdam'da bulunan Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü'nün (USTE) yayın organı International Review of Social History'nin özel sayısı olarak hazırlanan bu kitapta yazarlar söz konusu yöntemi izleyerek Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin toplumsal tarihini emek tarihini ele almaktadır. Kitap aynı zamanda artık aramızda olmayan adı Osmanlı emek tarihine yaptığı çok önemli katkılarla anılan Donald Quataert'in tanımıyla "ulus devlet tarihyazımının korunmasına yardım eden bariyerleri kırma" amacıyla çalışmalar yapan genç araştırmacıların yazılarını içerdiği için de ayrı bir önem kazanmaktadır.