Önce çocuksun. Küçüksün masum ve günahsızsın. Yalnız doğarsın ama yalnız yaşayamazsın kurallar böyle; önüne geçemezsin ama yalnız ölür toprak olursun. Önce çok küçüksün masumsun bir kelebek kanadı gibi narin ve kırılgansın.
Büyür genç olursun sever sevilirsin öyle zannedersin aslında hislerin hep seni yanıltmaktadır. Üzüntüler hayal kırıklıkları ardı ardına gelir hep de nedense değer verdiğin sevdiklerinden. Hayatının akışında aşk denilen hastalıkla tanışırsın daha sonra aslında aşkın uydurma bir masal olduğunu koskocaman bir yalan olduğunu anlarsın. Peki o tarifsiz güzel duygular neydi diye sorarsın kendine cevabını hiçbir zaman alamazsın. Sen yaşadıkça ruhun yaşlanır yorulmuşsundur artık; sadece ve sadece huzur ister beni bana bırakın dersin. Yaşın gençtir ama ruhun çoktan göçmüştür. Dürüst yasadığını zannederken her şeyin içine yalan riya sahtekârlık girmiştir sen farkında olmadan. Seneler su gibi akıp gitmiş... Şaşkınlık içindesindir. Sen büyüdükçe günahların da büyürmüş. Ne zaman ilk günahını işledin ruhun o zaman sancılanmaya başlar sancılandıkça günahlarının esiri olursun. Ruhun artık günahlarının baskısına dayanamaz. Huzura ermek istersin ebediyen. Seni asıl öldüren şey anlaşılmamaktır kendini olduğun gibi kabullendirememektir işte o zaman yalnız ve ölmüşsündür aslında. Sadece bedenin yaşıyordur ruhun topraktadır.