Annesinin koklamaya kıyamadığı birer goncasıydı onlar... Çiçeğin; suya güneşe özlemi gibi onlar da güllük gülistanlık içinde yaşamayı özleyip gelseler de bu âleme kuzeyden esen soğuk yel tutmuştu kollarından bedenlerinden savuruyordu. Ardahan kırsalında bir o yana bir bu yana... Sevdiklerine kavuşma istediği hiç eksik olmazdı gönüllerinden hislerinden! Ama o gün onları önüne katıp dağa taşa savuran yel değildi; sevecen rüzgâr da değildi. Sanki kaderleriymiş yazgılarıymış gibi soğukça esen Çar Nikola'nın ordusuydu Ardahan'ın kırsalında! Vatan demişlerdi! Yurt demişlerdi! Ekmeğimi çıkardığım toprağımdır demişlerdi! Korunmazsa hazan olur ziyan olur! Yaban alır yâd ellere kalır demişlerdi! Ak sakallı dedelerin beli bükük ninelerin dili çözülmemiş bebelerin toprağından yurdundan gönlü
geçer demişlerdi! Ama siz olduğunuz sürece biz rahat uyuruz yatağımızda toprağımızın üstünde de altında da demişlerdi! Asrın vebası vardı savaşların özünde... Sadece hayvanlar aç
olduğu için öldürürdü! Dünyanın dört bir yanı onun olsa da doyurmazdı insanın aç gözünü... Aya el uzatmaya kalkardı; dünya yetmiyor o da benim olsun diye... Bu hikâye; vatan toprağını kaybetmiş on üç isimsiz kahramanın ölümüne mücadelesinin gerçek hikâyesidir.