"İslamcı ve Püriten" iki önemli düşünce adamı Rasim Özdenören ve Sabri F. Ülgener hakkında. Oldukça derinlikli iki yazı var önümüzde. Demirhan oldukça "basit" iki soru soruyor: Özdenören'e "İslamcı" diyebilir miyiz?
"Eğer İslamcılık hayli politik vurgulara sahip bir yol haritası sunan ideolojik bir yapı olarak ele alınırsa bu tanımla bekleyiş'in çelişeceği ve dolayısıyla bekleyiş üzerinden Özdenören'in İslamcılığına ulaşılmasının zor olacağı söylenebilir. Olsa olsa buradan onun İslamcı olmadığına varılabilir. Çünkü ideolojik ve politik bir yol haritasında bekleyiş'ten ziyade hareket önem taşır. Ancak zaten sorun da burada düğümleniyor: Özdenören'i ne derecede İslamcı saymalı?"
Ülgener'de "Püriten" ne anlama geliyor?
"Ülgener için "püriten" denilebilir mi? Ülgener Weber'den devşirdiği ancak onu eleştirerek Osmanlı toplumuna uyguladığı okuma tarzıyla bize nasıl bir toplum formu önermektedir? Dahası Weber'in bireyleri savaş alanına sürdüğü Nietzscheci bir tonlamaya sahip bürokrasi karizma rasyonelleşme ve benzeri güç alanlarında ancak bireylerin "deruni" bir itki (ya da kuvve) bulmaları kendi tanrılarını kendileri yaratmaları gerektiği konusundaki "kötümserliği"; "püriten" olmayan bir "püriten" rasyonelleşmenin çıkmazlarına çözüm olarak "rasyonalize bir püriten"in ortaya çıkması beklentisi içinde olması Ülgener'e ne kadar sirayet etmiştir? Nihayette Ülgener "püriten"i nasıl çevirir?"
Demirhan iki düşünürü incelerken kullandığı kilit kavramları Derrida Bauman Heidegger Nietzsche Weber atıflarıyla örülü olarak ele alıyor. Okuyucu yukarıdaki batılı felsefecileri bakarak şöyle diyebilir -haklı olarak: Yerli düşünürleri yabancı düşünürlerle açıklamak? Demirhan bu konuya da değiniyor hem de kısa bir Şerif Mardin eleştirisiyle birlikte.