Sanki ölüler oratoryosunda koloratur sopranoyum da cümlem eksik notalarım çaresiz aryalarım öksüz kalmış. Piç bir ölüm sancısı yüreğimde yer etmiş de ben o sancıya silah doğrultmuş tetiğe basmışım. Namludan çıkan kurşunlar sancıyı ıskalamış yüreğimi delip hislerimi katletmiş sanki. İnsan neden hislerinin katili olur Boyozcum? Hisler gidince geriye kalan nedir ha nedir?"
Bugüne dek edebiyat eleştirmenliğiyle uğraşan Bülent Yıldız bu kez kurmaca ve üst kurmaca tekniğini son sınırına dek zorladığı alışılagelmiş başlangıç - gelişim - son çizgisini bozuma uğrattığı deneysel bir romanla edebiyat dünyasına adım atıyor.
Hikayenin ne zaman başlayıp ne zaman bittiğinin kestirilemediği yazarının kim olduğunun belirsizleştiği güçlü roman dili ve tekniği ile eğlenceli ama aynı zamanda Türkiye'nin siyasi panoramasına çubuk bükmesiyle okuyucuyu "tedirginliğin" içine de hapseden çarpıcı bir roman "Kitab-ı Zuhur".
Geleneksel türlerle modern türlerin iç içe geçtiği göndermelerin oyun şeklinde bilmeceleştirildiği okuru kurguya davet eden diyalojik yapısıyla farklı bir edebi hazzın içine girmeye yaratılan deneysellik içinde kendi tedirginliğinizle de hesaplaşmaya hazır olun.
"Kitab-ı Zuhur" sizi kendi dünyası içine çağırarak oradan dışarı çıkıp kendi dünyanızı kurmaya davet ediyor.