Evet gerçek oydu ki bir zamanlar tramvaylarla o İstanbul'un caddeleri sokakları arasında müthiş bir uyum güzelliği vardı.
Sokaklar arasında dolaşan sütçü dutçu hallaç nasıl günün vazgeçilmez manzaralarından ise o raylar üzerinde tek veya iki katlı bahçeli evlerin önünde tango yaparcasına dolaşan tramvaylar da öylesine vazgeçilmez birer parçasıydılar o günlerdeki İstanbul'umuzun.
Gökdelensiz henüz tuğlasını göğe yaslamamış tek katlı İstanbul'da duyulan "çan çan" sesleri bir hicazın yada nihavendin nağmelerini usta bir ud'tan alıp sokaklara döker tramvay'ın arşı ile elektrik tellerinin buluşmasında etrafa saçılan şarareler gecenin karanlığını siyahtan koparıp mor lacivert karışımı bir aydınlığa götürürdü yer yer. Bugün parke taşı döşeli İstanbul sokaklarında demir rayların izleri kalmadıysa da bazı yüreklerde bu izler hala duruyor.
Şimdilerde Taksim-Tünel arasında ikinci hayatını yaşayan tramvayları gören eski İstanbullular onlarla birlikte kaybolup giden simaları da özlemle anıyorlar "geçmiş zaman olur ki ......" diye mırıldanarak.
'Kitap'tan sf. 8-9)