Yabancılaşma sadece felsefeyi değil; aynı zamanda psikoloji sosyoloji antropolojiyi ilgilendiren bilgiler-arası bir fenomendir. Varoluşçu filozoflardan J. P. Sartre hareket noktası olan yabancılaşmayı tek başına değil; diğer kavramlarla birlikte ele almıştır. Sartre'da bireyden yola çıkarak topluma uzanan yabancılaşma söz konusudur 'Bulantı' adlı yapıtında bunu şöyle dile getirmektedir: "Şu an 'ben' derken garip bir boşluk var içimde nedir 'ben'? Kendimi eskisi gibi hissedemiyorum öylesine unutulmuşum. Gerçek olandan bende kalan tek şey varolduğunu duyuran bir varoluş. Usul usul uzun uzun esniyorum. Hiç kimse kimse için yok artık Antoine Roquentin. Pek keyiflendiriyor bu beni. Neyin nesiymiş acep bu Antoine Roquentin? Soyut bir nesne. Bilincimde küçük olgun bir anı kıpırdanıyor kendimden. Antoine Roquentin..." (Sartre 1995: 297)
Sartre'ın yabancılaşma fenomeninde "bakış fenomeni" önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü algılamak için bakmak gerekir. Bir bakışı algılamak bakışı dünyadaki nesne olarak algılamak değildir. Bakılmakta olduğumuzun farkında olmaktır. Sartre'a göre bakış göndermedir yönelmedir. Ona göre diğerinin bakışını bana gösteren utanç ve gururdur. Beni canlı yapan da utanç ve gururdur. Sartre'a göre bu dünyada diğerinin bakışı beni bu dünyadaki varlığımın dışına çıkartır. Başkasının bakışından önce kendisi-için-varlık iken şimdi kendinde-varlık durumuna düşmüş olurum. Sartre'a göre başkasının bakışı karşımıza yabancılaşma kavramını çıkarmaktadır.