Ulaş Yavuz'un ilk romanı "Öğle Uykusu" bilincinizi zorlayacak bir yolculuğa davet ediyor sizi. Gerçekliğin kırılganlığı; otorite bağlamında bir "baba"nın çaresizliği ve trajedisi; "Aşk"ın bulunacak aranacak yoklanıp rahatsız edilecek kişiye ve kişinin toplumsal rolüne bağlı bir duygu tecrübe ya da kazanım olmadığı; "aşk"ın insana sadece uğrayabileceği tesadüflerin arzudan ve birliktelikten doğduğu düşüncesi; arzuların asla tatmin edilememesi; yasakların zorunluluklar ortadan kaldırılmadan delinmesinin mümkün olmadığı düşüncesi; kişiyi yaşam boyu takip eden kendini görmesini sağlayan çıldırtıcı bir duygu olan "yazmak" eylemi üzerine "yapayalnız" bir roman "Öğle Uykusu".
Sessizlik tekrardan girdi devreye; aramızda yaşanan sohbetin geç bir yansıması bir başkası gibiydi. Sanki gizli bir anlaşma yapmıştık da sessizliğin ve benim anlaşmadan haberimiz yoktu; kuralları biliyormuş gibi yapabilmek için susuyordum ben de. Etraftaki değişikliği de bu sayede fark ettim. Kalabalık hatırladığım sokaklar hiç olmadığı kadar tenhaydı bugün yoksa hiç kalabalık değiller miydi? Sessizliğimiz sanki herkesi etkilemiş herkes susmaya merak salmıştı. Biz de tesadüfen sakarlıktan yerimiz olmamasına rağmen bize ait olmayan bir zamanda ve yerde bulunuyormuş gibi sersemce dolanıyor bütünün bizim dahil olup olmadığımızdan emin olamadığım dışarısının sessizliğini elimizden geldiğince bozmaya çabalıyorduk. İyi bir şey mi yapıyorduk emin değilim ama yaptığımızın pek uygun olmadığını söyleyebilirim; en azından hâlâ kurumayan giysilerimiz bunu söyleyebilmem için yeterli bir sebep gibi geliyordu bana. Böyle biri neyi iyi ya da doğru yapabilirdi ki?