"Bir gün mutlaka güneş bu dağlardan daha başka biçimde doğacak..."
Her yer güpegündüzdü ama onun gözleri kararıyordu. Gördüğü renkler artık o renkler değildi önce griye oradan siyaha kesiyordu. Bir an her şey sustu sanki zaman durmuştu kuşlar kanat çırpmayıp boşlukta asılı kaldılar suların sesi kayboldu birden. Sular akışsız kuşlar sessiz arılar vızıltısızdı. İçinde bir derin boşluk doğmuştu ve o derin boşluk ikisini de yutuyordu. Bedirhan geniş güçlü omuzlarını toprağa yaslamış mışıl mışıl uyuyordu. Göğün rengi alnına düşmüştü. Alnı masmavi alnı bulut mavi rüyaları yıldız yıldızdı. İnce uzun dal gibi upuzundu Bedirhan. Ona her bakışında içinde bir şeylerin koptuğunu bir şeylerin eriyip tükendiğini hissediyordu. Berçem biliyordu ki bu dağlarda sevdalanmak ölümdü ve bir ant içiyordu oracıkta kimsenin bilmediği. Dudakları kıpır kıpır dua edercesine sadece kendisinin duyabileceği biçimde fısıldadı: "Bir gün bir gün mutlaka güneş bu dağlardan daha başka biçimde doğacak ve aydınlık düşecek Amed üstüne Botan üstüne aydınlık düşecek daha nice topraklara. Aydınlık düşecek her yere ve ben işte o gün o uzun parmaklı ellerini alıp sonsuza kadar bırakmayacağım avuçlarımdan başımı güvenle koyacağım göğsüne. Andım olsun ki sana bebeler doğuracağım gök gözlü."