Makâm-ı Muhammed'in yanındadır makbul konuktur artık şehitler. Kötülüğün idrâkine varıncaya dek insanlık menendi görülmedik işkencelere uğrayacak ehl-i İslâm mâlikhâneleri ve mihmanları. Onlar; mahzur görmedikçe azgınlığı maneviyat kabından doyasıya içemeyecekler huzur şerbetini. Mehmetler ölürken bunu evlâd ü âyâlinin ölümü bilmedikçe uluszillet süvarilerinin tabanları altında böcekler gibi ezileceklerdir. Vatan bülbül bağıdır bilene bedeli kandır ödeyene. Bu ne hâldir ki kanı bilmeyenbedeli ne bilsin.
Ay ağlarken gülenler yurtluk namustur desinlermâsumların kanından nasiplendiğini bilsinler yeter. Cehennemin Gazban Dağındaki ateşli volkanın üstünden geçilebilecek tek şey vardır derler ya; o ki âteş-i sûzandır. Yalnızca rahmet gözyaşına yenilir bu yakıcı ateşler. Mâtemin demidir bu yaşlar. Mâyi gibi gönül bardağından sebil çanaklarına rahmetle akar durur bu sular. O da samimiyetten duyduğumuz acı ve elemden akıttığımız beden çeşmemizden akan yaşımızdır. Mehmedin kanı yere düştükte bu yaş ki hangi gözden düşmüşse firkâtin mesafesini dâr eyler. Şehitlerin kanı bu gözleri nûrlandırır. Mazi geleceğin kör gözündeki mahcupluğundan böylece kurtuluryetimleri umutlandırır. Hangi ele düşmüşse oraları gamlandırır hangi ile düşmüşse toprağını onurlandırır. Bu kan kararmaz al gül rengidir çehresi. Bu gül morarmaz sararır da benzi yine güldür. Suya koysan kaynamaz bulaşsa lekesi kalmaz. Onu rahmet yağmuru sellerine katar dünya dolaşır bu âlemin içinde bir güç. Her nereye bir damlacık yoku düşer işte orada gül olur biter yeniden. Adına özgürlük ve aşk adı verilir. Bahçıvanlar çevresinde pervane olurken bülbüller gam ederler durmadan. Manzûmlar mâniler destanlarhoyratlar dil dil olurlar bu hikâyelerle. Hârıyla dalaşırken gül gibileryüzlerinde kızıllık dosttan gelen ihânetin utancındandır.