Yürüdü... Yürüdü... Elifin ağlaması kesilmişti. Topların kağnının tahtasına vururken çıkardığı sesler dışında hiçbir şey duymuyordu. Sıska bedeniyle yüzlerce kiloya dayanan genç kadının aksine sağ kalan tek öküz de durdu. Ne yaptıysa onu hareket ettiremedi Şerife. Öleceğini anlayınca yuları kağnıdan çözerek orada öylece bıraktı. Dizlerine kadar kara batarak kağnıyı tek başına çekti. Lakin her şeyiyle tükendiğini hissediyordu. Sona yaklaştığını hisseden Şerife kağnının arkasına geçerek yorganı açıp Elife baktı. Uyuyordu bebesi. Yüzünü boynunu koklayarak usulca öptü ve iki yanını otlarla besleyerek yorganı örttü. Elini Arifin gömleğine götürerek gülümsedi: "Geliyorum" diyebildi sadece ve kalan son gücüyle kelime-i şahadet getirdi. Kızının üzerine kapanan Şerife sıcaklığını ona vererek ölürken de korudu bebeğini. Kutsal yolculuğun bir şehidi de Şerife bacı idi...
inci gibi dizildi heves özgürlük idi Sevenleri geride sevdikleri gönülde Yol ölüm olsa bile Onlar korkusuz idi.
Ayağında yarım çarık sırtında sökük hırka Kutsal yola baş koymuş bebesiyle çocuğuyla Kar soğuk dinlemeden zulme yenik düşmeden Onun adı Şerife onun adı Halime Ayşe Fatma nicesi taşıdı yüklerini İçlerinden birisi çocuk Necibe idi...