Biz insanlar korkarım ki Tanrı'nın belki de en büyük hediyesi olan kendi kadın ve erkek doğamızı kendi ellerimizle değersiz kıldık. Kimimiz kutsal anne rolüyle bunu yok etti fark etmeksizin kimimiz de öyle veya böyle yalanları ile aldattı eşini. Kimimiz de paparazzi kültürüne gark olmuştu. Gelenlerin ve gidenlerin çetelesi artık tutulamaz haldeydi. Bazımız da Tanrı tarafından kendisine bir ruh üflenmemiş olduğu için o ruhsuz haliyle hiçbir zaman hiçbir şeyi hissedemedi. Kaldı ki tutkuyu hissetsin. Kimimizin de dindarlık adı altında çalınmış emilmiş ruhuyla bir şey hissetmesi zaten mümkün değildi. Belki gidecekleri cennetin kokusu hariç.
Sonuçta geldiğimiz nokta bu oldu.
"Evlilik aşkı öldürüyor kutsal anne önemlidir erkekler aldatabilir ve son zamanlarda kiminle berabersin?.."
Bunlar kısmen doğru olmasına karşın zamanla tam bir gerçeğe dönüştü kritik kodlarımız haline geldi. Öyle ki büyülenmiş gibiydik. Kendimizi unuttuk! O her ne ise...
Tutkudan bahsettim bu kitabımda. Tutkunun kendimce ne olduğundan. Ama benim ilgi alanım bir kadına duyulan tutkuydu. Artık hala kaldıysa ki bu söz benim için de geçerli ona ulaşmaya çalıştım. Elimi uzattım. Erişmek istedim. Doğrusu bu benim sıklıkla yaptığım bir şey. Onun koridorlarında mahzenlerinde dehlizlerinde gezdim el yordamıyla. Ellerimle yüzünü seçmeye her bir girinti ve çıkıntısını anlamaya çalıştım.