Yüzyıllardır anlatılagelen büyük aşkın romanı...
"Unutmak insana zamanın bir lütfu olabilirdi. Gel gör ki; unutmak için o araf vadisinde yürümek kalbin şüphesini kanırtmak çamurdan bir alev gibi konuşmak inşirahı getirmiyordu. İnsanlığın ve elemin tarihi bunu hep böyle yazmıştı. Allah insanlara anımsamanın kederli suyundan içirmişse de yanında acıyı hafifleten alışma fikrini de bahşetmişti.
Züleyha Yusuf'u unutmak için çıktığı bu yolculukta her anını ona bağlayan mutlak gerçeğin soluğuna düğümlenmişti. Onu yâd etmediği herhangi bir incir meseli bir papirüs harfi bir bozgun sonrası sayrılığı yoktu. Onu düşünmediği bir nota yoktu sazın dilinde. Ona karmadığı bir yıldız onu duymadığı bir rüzgâr iniltisi onunla düşmediği bir serenad fikri yoktu. Olamazdı. Çünkü unutmak "unuttum" demekle gerçekleşen bir duygu yitimi değildi.
Kürekler denizi dövüyordu daha önce hiç tadılmamış hüzünler Züleyha'nın içine demirleniyordu. Gemiler filikaların yolunu yüzüyordu. Züleyha'ya Yusuf'un yolları görünüyordu. Gece göğün altında bir ağustos böceği gibi hüzne bölüyordu kendini. Züleyha'ya aşkın kahırlı tümceleri kalıyordu. Piramitler firavunların ah'ını bağırıyordu. Züleyha bir ah ağacının gölgesine buruluyordu. Güller bahara açıyordu yüzlerini. Züleyha bir bülbül şarkısını ömrüne sarıyordu."