Hasan Eken bu kez "Mezopotamya Hikayeleri"yle karşımıza çıkıyor. Bu ülkenin topraklarından hikayeleri yine insanın içini ısıtacak sıcaklıkta. Kimi hüzünlü kimi insanı samimiyetle gülümseten öyküler...
Yazarın usta kaleminin keyfini çıkarırken birbirinden renkli karakterlerle Mezopotamya insanını hatırlayacaksınız. Yöresel kelimelerin bolca yer aldığı öykülerde geçmiş zamandan günümüze uzanan insan hikayeleriyle iklimden iklime halden hale dolaşacaksınız. Keyifli bir yolculuk başlıyor...
"Dao bir müddet bekleyip Ebu Mîx'in uyuduğuna kanaat getirince usulca yerinden kalktı. Abasının altına dizdiği birkaç taşın üzerine yürürken kullandığı asasını yerleştirdi. Ki böylece Ebu Mîx baktığında Dao'nun uyuduğunu düşünecekti. Kendi ise on beş metre kadar daha ötede bulunan bir başka kayanın arkasına ilişti.
Abası olmadığı için soğuğu daha sert duyuyordu. Ama ölüm korkusu her şeye baskın geliyordu. Çakmaklı tüfeğini ta Çukurova'da doldurmuş olduğunu hatırladı. Tüfeğinin namlusu da iyice soğumuştu. Barut ıslanmış mıydı? Kullansa ateş alır mıydı? Emin değildi. Yeniden doldurmayı düşündü ama bu karanlıkta yapamazdı. Tüm soğukluğuna rağmen çalışacağından emin olmadığı tüfeğine ısınmaya çalışırcasına sarıldı.
Böyle ne kadar beklediğini bilemiyordu. Göz kapakları da ağırlaşıyordu. Uyku sersemi düşen kafası namlunun demirine her çarptığında tekrar uyanıyordu. Gece bitmek bilmez gibiydi."