Ses tutulması böyle bir şey olmalıydı. Söylenmesi gereken bütün sözcükler dilime üşüşmüştü ama sesim yoktu! Sesimi bulamıyordum! Sadece gülümseyerek yüzüne bakıyordum. Gülümseme de gülümseme olsa! Misket karası gözleri gözlerime takıldı kaldı içini çekti sayısız olasılık geldi geçti anıların hızına yetişemiyordu. Doğrulmaya çalıştı. Yüreğinin derinliklerinden başlayan sevinç gülümsemeyle birlikte gözlerine oradan da ağız kıvrımlarına yürüdü."
Meliha Akay; Gülüşün Gelincik Tarlası kitabındaki öykülerinde Beyaz Pelerinli Dağlara çağırır okuru; "Onları görmeden karda gizli buzula dokunmadan beyazdan kızıla iz sürmeden ne kendi yüreğine dokunabilirsin ne de başka bir yüreğe" diyerek. Çünkü o Beyaz Pelerinli Dağlarda; usul usul ruha dokunan dokunurken düşünmeye sevk eden kendi anılarınızın dehlizlerine götüren öyküler vardır...
Çünkü hayat; "Çoğu kez çapraz yönlere gitse de yarına giden yol dün
kurduğum düşlerin ovasında saklıydı hep.
Ruhunun toprakları düş tohumlarıyla yeşerenlere..."