Uysal bir karanlık yürüyor gözlerime. Güneş tutuluyor Emir. Çocukların sevinç çığlıklarını duyuyorum. Uykuda olmasan gelip sen de izler miydin? Elimden tutup beni bir gölgeye çekerdin. Ben bir gölge ancak bir başka gölgede gizlenirdim. Yıllardır gizlediğim ne varsa oracıkta anlatırdım sana. Ama kurtulacağım bu koşudan sana söz sağ çıkacağım. Her şey gibi bunu da anlatacağım sana. Cam isleyen çocuklardan dökülmüş dişlerini satmak isteyen bunağa dek...
"Deli bal kitaptaki hiçbir öykünün adı değil. Öykülerin ortak atmosferinin adı. Deli bal Karadeniz'de üretilen bir bal. Vahşi kestane çiçeklerinden ve orman gülü gibi başka vahşi bitkilerden beslenen arılardan sağılan bir bal. Çok az yenmesi gerekiyor; ancak çok az yendiğinde faydalı ölçüyü kaçırdığınızda delirttiği söyleniyor. Kitap hem hacmi hem de içeriğiyle böylesi bir çağrışım yaptı. Okura bir uyarı belki" diyor Pelin Buzluk kitabını anlatırken.
Ona göre öyküde ne söylendiği kadar ne söylenmediği de önemli: "Öykü söylemediklerinizle eksik bıraktıklarınızla da yazılıyor. Yazarken eşzamanlı olarak okuru da olduğunuz bir tür. Hangi noktaya ulaşacağını bilemeyebilirsiniz. Bu nedenle sürekli heyecan veriyor."