O ses saz ve sözden ibaret bir Anadolu bozkırıydı. Her nağmesi her nefesi her suflesi pekmez tadında şıra kıvamında ve şerbet serinliğindeydi. Onun ince kesilmiş kaytan bıyıkları Anadolu'nun mahcup minnettar mütevazı cumhuriyet algısıydı. Onun son düğmesine ve boğazına kadar iliklenmiş gömleği Cumhuriyet devletine saygısıydı. Onun ufacık bedeni insan olmanın onurunu taşıyan bir maya onun her kelimesi yürekten gelen millete ve vatana saygılı cümleleri bir töre bir örf bir haya manzumesiydi.
Onun bozlakları bizi kâh Ağrı'nın zirvesine çıkarır kâh Van Gölü'nün dibinde yüzdürür kâh İç Anadolu yaylalarında mola verdirir ama nihayetinde sonu mutlulukla kavuşmayla biten gözü açık rüyalar gördürürdü.
Onun avazı onun hançeresi onun sinesi Türk insanının isyanı garipliği ve mahzunluğu kokardı. Onun türküleri bağ bozumlarının harman yerlerinin ekin dermelerin döven sürmelerin portakal bahçelerinin pamuk tarlalarının ve anız yangınlarının türküsüydü.
Onun türkülerinin sözü Yunus Emre'nin Mevlana'nın başlattığı Aşık Veysel'in Şarkışla yollarında Sivas'ın donunda ayazında karında çiftinde çubuğunda kışlattığı özdeyiş sergileriydi.