Her defasında zihninde hep aynı kareler bir film şeridi gibi dönüp duruyordu. Ellerindeki silahlarla başlarında bekleyen askerler ve her defasında vücutlarının en mahrem uzuvlarına değdirilen elektrik kabloları... Utancın verdiği refleksle kapattığı gözlerini her açışında karşısında sağında solunda anadan doğma haliyle dolaşan onlarca erkeğin aman dileyen haykırışları ve yalvarışları... Bütün yakarışlara hıçkırıklara karşılık normalde er ama orada "komutan" denilen askerlerin pervasızca ve ardı ardına patlattıkları kahkahaları... Cinnet geçirip sağa sola koşan ve en iyi ihtimalle on kişinin var gücüyle kaldırıp indirdiği cop darbeleriyle bayılan ya da cansız şekilde avlunun soğuk taşlarına uzanan kanlı vücutlar... Suçunun ne olduğunu ve neden burada bulunduğunu bilmeyen yüzlerce belki de binlerce masumun feryadının her defasında kalın duvarlara çarpıp geri dönüşü... Ardı arkası kesilmeyen hiçbir gözün şahit olmadığı işkenceler iğfaller zulümler... Secdeye akıttığı her damlada tüm yapılanlara karşı yaratıcısına sığınan ve her şeyle ilgili şikâyetini O'na sunan samimi bir kalp ve sarsılmaz bir iradeye sahip bir adam: Yusuf...