Öğrenmek insanın doğumuyla hatta doğum öncesinde başlayıp insanın ölümüyle sonlanan bir süreçtir. Hayatla birlikte kesintisiz akan bir nehirdir. Öğrenmenin en özgün biçimini çocuklarda gözleriz.. Çocuk için teorik bir bilgi yok. Duyulan her yeni sözcük söylenişindeki tuhaflığa aldırmadan hemen dolaşıma sokulur; kazanılan her beceri yeni deneyimlerle ilerletilir geliştirilir.
Çocuk için yeni bilgi ve becerilerle donanmak hayata yeni bir ufuk açmak yeni bir eylem yeteneği kazanmaktır.
Öğrenmenin yapmak olduğunu en iyi çocuklar bilirler. İş hayatımızda her yanımız bilgi dolu. Kesintisiz akan haberler. İşe yeni aldığımız genç insanların beraberinde getirdiği taze bilgiler.Şirket içi şirket dışı eğitim seminer konferans vb. etkinliklerle tazelenen bellek. Bir de yirmi dört saat hizmete hazır sanal bilgi dünyası.
Aklına gelen soruya anında binlerce cevap. Asıl soru da tam bu noktada ortaya çıkıyor: Bütün bunlar bilgi mi?
Bütün bunlar bilgisi ise hayatımıza ne kadarı yansıyor? Yolumuzu ne kadar aydınlatıyor? Doğrusu bütün bunlar belki bilgi kaynaklarıdır saklanabilen verilerdir. Ama bilgi bunun ötesinde bir şey daha bireysel bir olgu.
Bütün bu bilgi kaynaklarından kendimize ait kılabildiklerimiz. Tam da bunu anlatmak için "Âlimin ölümü âlemin ölümü" demiş eskiler. Bu yargıyı daha yeni kelimelerle ifadeyle edersek; 'bilgin'in ölümü 'bilgi'nin de ortadan kalmasıdır.