Kendi çocukluğunuzun çevresinde gelişen olayları alıcı gözle izleyip yansıtarak Güneydoğu Anadolu'nun gerçeklerini-koşullarını çok özgün bir üslupla ve de yetkiyle dile getirdiğinizi gördüm. Yirminci Yüzyılın ortalarında "Özellikle Şark bölgemizdekilere asırlardır beklediniz biraz daha sabredin diyemeyiz" diyen Hasan Ali Yücel'in Eğitim Bakanlığı döneminde Cumhuriyetin aydınlık eli o bölgeye ulaşıp da sokakları dolduran çocukların yatılı-yatısız okullara alınmasını okurken duygulandım... Vurguladığınız gibi siz de Doktor Mehmet Özer olarak o yılların çağcıl eğitim politikasının ve yatılı okullarının memlekete bir armağanısınız. Rüyalarında bile bulanık sularda yüzen halkın aydınlık günlere ulaşıp duru sularda yüzme özlemini dile getirdiğiniz yapıtınız için sizi candan kutluyorum. Gerçekleri yansıtma yönünden olduğu kadar yazınsal yönden de başarılı olan bu yapıtınızın yazın dünyamızda hak ettiği yeri almasını diliyorum.
Mahmut Makal
Zaman akıp gitti deli Fırat misali. Önüne geleni suyuna katıp götürdü. Ardında kanlı kardeş kavgaları yoksulluk umutsuzluk çaresizlik bıraktı. Verilen sözler tutulmadı. Yakılan ağıtlar hiç dinmedi. Mehmet bu koşulların çocuğuydu. O ameliyat masasında ölüme karşı sessizce direnen hasta gibi direndi akıp giden zamana. Azimle inancı büyük bir başarıya dönüştürerek örnek oldu herkese. Geçip giden zaman asırlardır utancından dönüp bakamamıştı ardına. Asırlardır terk edilmişliğin verdiği acının gözleri vardı ardında. O gözlere bakmak yürek isterdi. O yürek vardı Mehmet'te. Her şeyi görüyor farkına varıyor düşünüyordu. O ardına bakmayı; acının utancın gözlerinin ta içine bakmayı çok küçük yaşlarda öğrenmişti. O gözlerin en derinlerinde belli belirsiz çakan umudu kattı yıllardır sabrına... Şimdi yalım yalım yanan yüreğindeki ateş sıcak sevecen güçlü ışığını o bir zamanların cılız umudundan alıyordu. Bu kendi uyanışının öyküsüydü. İleriki yıllarda sağaltacağı her canlıda kendini yeniden yazacak olan dramatik ama bir o kadar da coşkun olan kendi öyküsü...