20. Yüzyıl tarihinin derin acıları ve hesaplaşmaları Gibratın keskin mizah anlayışıyla Le Sursiste yoğruluyor. Erteleyişin baş karakteri Julien ile birlikte okur insanlığa ve hayata "ölü" olduğu artık var olmadığı yerden mesafe alarak bakma şansı yakalıyor ve savaşa karar verenlerin hırsları yüzünden yitirdiklerini geri almaya çalışıyor.
Efsanevi çizer Jean Pierre Gibrat işgal altındaki Fransanın küçük bir kasabasında terk edilmiş bir evin çatı katından evrene bakan Julien özelinde grafik roman tabirindeki "grafik" ve "roman" sözcüklerinin hakkını veriyor. Sulu boya üzerine kuru pastel dokunuşlarla zamanı mühürleyerek "dönem hikâyesi" etkisini güçlendiren ve sulu boya dokusunun güzelliğiyle renklenen sayfalar boyunca savaşın acılarına içindeki ironiyi ve direnme cesaretini canlı tutarak karşı duran insanların hikâyeleri işbirlikçi ya da direnişçi olmanın ve kalan tüm ara durumların içindeki kayıp özgürlük aşk ve yitirişle ilgili değerleri tartışmaya açıyor. Doğup büyüdüğü kasabada bir kaçak bir "hayalet" olarak saklanmak zorunda kalan Julienin çocukluk aşkı Cecilee ulaşma çabasından Alman güçleriyle onlara hizmet eden milislere kadar iç içe geçen hikâyeler ve elbette asker kıyafeti giydirilmiş bir terzi mankeni olan Maginotnun sordurduğu sorular...