Kendi hayatımızı yaşamaz kendi türkümüzü söylemezsek ne olur? "Yeni şeyler söyleme" yükümlülüğü bize sadece konuşma yükünü mü yükler? Söylediklerimizin yaşadığımız zamana ve onun kendine özgü şartlarına cevap teşkil etmemesinin doğurup biriktirdiği meselelere cevabı kendimizden kaçıp kurtulmak mı olmalıdır?
Ve en önemlisi:
Dünya insanlığının en temel ve en yakıcı meselesi haline gelmiş olan sahicilik ve samimiyet ele alınacak zemin ve şartlar ortadan kalktı diye görmezden gelinip insanın yeryüzü üzerindeki serüveni boyunca kaybettiklerinin karanlığı içine daha önce niceleri gibi kolayca terk ediliverecek midir?
Elinizdeki kitap Çin düşüncesinin en büyük kollarından biri olan Lao-Tse - Chuang-Tse okulunun Tao wu-wei tzu te ve ziran gibi en temel kavramlarını ve onların muhtevalarını bir türün öncülüğünü yapmış olan bir teknik ve üslupla ele alıyor. Hayatın anlamı ve onun içinde sanat ve aşkın tuttuğu yeri sanki okulun büyük üstatlarından biri yanı başınızdaymış gibi sıcak bir sohbetin konusu yapıyor ve bu doğrultuda akla gelebilecek birçok sorunun cevabını hayran olunacak bir berraklık içinde buluyorsunuz.
Kitabı okuyup bitirdiğinizde yukarıdaki soruları bambaşka açılardan düşünebildiğinizi ve bu son kaybın diğerlerinden farklı olarak artık insanı insanlığından edeceğini göreceksiniz.