Bu çalışma Osmanlı Hristiyanlarının özellikle de Katolik Ermenilerin sorunları çerçevesinde Osmanlı-Papalık ilişkilerini birincil kaynaklara dayanarak gün yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır.
Osmanlı-Papalık ilişkilerinin uzun bir geçmişi vardır. 19. yüzyılda zirveye çıkan bu süreç kimi zaman olumlu kimi zaman ise olumsuz bir seyir izlemiştir. Papalığın Doğu Hristiyanları ile ilgili izlediği politikalar bu ilişkileri gerginleştiren en büyük etkendir.
Papalığın Osmanlı topraklarında yaşayan Hristiyanların kilise yapısına müdahalesi hem cemaat içinde tartışmalara neden olmuş hem de Osmanlı-Papalık ilişkilerini gerginleştirmiştir. Çünkü Osmanlı topraklarında yaşayan Doğulu bir Katolik Fransa'daki herhangi bir Katolik gibi değildi. Fransız Katolikler papayı ruhani bir saygının ötesinde patrik olarak da görüyorlardı. Ancak Osmanlı topraklarında yaşayan bir Katoliğe göre papa ruhani bir liderdi ancak patrik olamazdı. Hatta onlar "bizler papayı Garp Patriği olarak görmüyoruz" diyerek yetkinin ve sorumluluğun Osmanlı'da olduğunu belirttiler. Osmanlı yönetimi tebaası olan Katoliklerle Papalık arasında yaşanan problemleri ilk başta gayrimüslim bir cemaatin kendi iç meselesi olarak algıladı ve kayıtsız kaldı. Ancak tartışmaların daha sonra kendi hukukunu ihlal ettiğini gördü ve müdahale etmek zorunda kaldı. Bu durum Papalıkla Osmanlı Devleti arasında uzun müddet devam eden anlaşmazlıklara neden oldu.
Tüm bu gelişmelerle birlikte papaların kutsal makamlarını terk edecek derecede Avrupa ülkelerinden gördüğü tecrit politikalarına karşılık Osmanlı ile "beyaz diplomasi" diye nitelendirebileceğimiz güzel bir süreç de yaşandı. Hatta Papalık yetkililerin onuruna Sadrazamın yalısında ziyafetler düzenlendi. Birçok padişah papalara Avrupa'da yaşadıkları sorunlar karşısındaki üzüntülerini belirten mektuplar yazdı. Bu iyi niyet gösterilerinden biri de uzun zamandır kapalı olan Kudüs Patrikliği'nin kuruluşuna Osmanlı Devleti tarafından izin verilmesidir.
Çalışmamız yabancı bir gücün Osmanlı vatandaşına müdahalesinin ne şekilde yıkımlara yol açtığını ortaya koyması açısından günümüz için de önemli ipuçlarını barındırmaktadır. Özellikle günümüzdeki azınlıklarla alakalı yapılacak düzenlemelerde geçmişteki olumlu ya da olumsuz örneklerin gözden geçirilmesi çalışmalara büyük kolaylık sağlayacaktır.
Çift yönlü olarak ele aldığımız Osmanlı-Papalık ilişkileriyle ilgili bu eserin birçok soruya cevap olabileceğini ve bir dönemin bilinmeyen yönlerini aydınlatacağını ümit ediyoruz.