Keşke "çocuk da yaparım kariyer de" demeseymişim de şöyle sakin sakin hamileliğimin tadını çıkarabilseymişim.
Günlerden 12 Şubat 2007 idi; sabahın ilk ışıkları yine her zaman olduğu gibi camımızdan kalkmam gerektiğini hatırlatırcasına içeri girmişti. Uyku mahmurluğunda benim mi yoksa babanın mı önce banyoya gireceğinin kavgasını uzun zamandır yapamaz olmuştuk. İyice ağırlaşan bedenim yapılması gereken her şeye önce benim başlamamın gerekliliğini ortaya çok iyi koyuyordu.
Bazen seni evden çıkarmak neredeyse mümkün olmuyordu. Özellikle bir gün kendimi kaybedip sana zarar vermekten korktuğumda karşı komşumun kapısını çalmıştım. "Doktora gitmem lazım ama üstünü giymiyor çok bunaldım" dediğimde cevabı çok basitti "giydirmeden götür sen de!"
Anne olmak zor derlerdi gerçekten de öyle; ben anne olmayı "kalp sızısı" olarak nitelendiriyorum. Anne olduktan sonra tanıştım bu duyguyla heyecandan kalbimin attığı çok oldu ama kalp sızısı başka bir şeydi.
Ev gezmesinde arkadaşınla sessiz kelime oyunu oynuyordunuz. Biz de bilmeye çalışıyorduk. Birinde çiçek anlatmaya çalışıyordun kollarını açıp sabit durmuştun biz de bilememiştik. "Arkadaşım iyi de şöyle koklasaydın keşke anlardık belki" dediğinde cevabın süperdi "iyi de ben çiçeğim kendimi nasıl koklayayım."
Uzun süre ara verdiğimiz bisiklet turu fikrini ara ara yoklasan da hep bir bahaneyle ertelemiştik. İlkbaharın dışarıyı ısıtan ama evi buz gibi yapan havasından kurtulup kendimizi dışarı atmıştık.