"Yapıcılar türkü söylüyor yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama..."
Yaşanmış bir kalıpçı hikâyesi anlatılır; 'görkemli bir otel inşaatının havuzunda kalıpçı ustası olarak çalışırmış adamın biri. Hem de öyle bir ustaymış ki çivileri çakarken tahtalar dile gelir türkü söylermiş mübarek! Kalıp tahtalarını oya gibi ördüğü havuz öyle büyükmüş ki ucu bucağı görünmezmiş. Hayli bir zaman sonra işi bitmiş ve şantiyeden ayrılmış bizim ustalar ustası kalıpçı. Kısa bir zaman sonra çay içerek demlendiği bir akşamda haberleri izlerken televizyonda görkemli bir otelin açılışına tanık olmuş. Kuşbakışı çekilmiş otel havuzunun görüntülerine bakıp: "Eloğlu ne havuz yapıyo be birader!" demiş hayran hayran. Allah'tan çocukları uyarmış: "Senin çalıştığın kalıbını yaptığın havuz bu!" demişler babalarının şaşkınlığına gülümseyerek. Demem o ki; yaptıkları işin kendinden olduğunu bilmez hiçbir çalışan hele ki yurdundan uzak başka ellerdeyse çalıştığı yer. Mesafeler çok kısadır işe giderken gelirken de bir o kadar uzun... Giderken bir yudum uykuyu çok görür insafsız şoför hemen varılır çalışılan yere. Her yer beton her yer çelik her yer kaynatılacak borudur. Adım atacak yer nefes alacak hava yoktur ve her şey imalatı yapılacak projedir. Atılmadan betonlar kazılmış çukurlara duvarlar sıvanıp boyanmadan çelikler üst üste getirilip vidalanmadan borular çapaklarından temizlenip kaynatılmadan dağılmaz havadaki bu gerginlik.