"Sana uçurtmamı verdiğim günü hatırlıyor musun? Bir türlü becerememiştin uçurmayı. Her seferinde yere çakılmış sonunda bozulmuştu. Ben sana uçurtma uçurmayı öğrettim sen bana söğüt dalından düdük yapmayı. Mahallede kimse bilmezdi söğüt dalından düdük yapmayı. Düdüğümü öttürüp afili afili dolaşırdım mahallede. Ah o günler! O güzel günler!.. Niye büyüdük Seyit niye? Büyüdük de ne halt yedik! Belki de ben vurmuşumdur seni. Hâlâ tanımadın mı beni? Alnındaki hançere bakmam bir şeyler hatırlatmıyor mu sana?"